“Karşılıkta bulunma” kuralı sizi nasıl etkiliyor?

Dün akşam küçük kızımla ödevlerini bitirdikten sonra biraz sohbet ettik, sohbetin konularından biri son günlerde müptelası olduğu telefon ve tabletlerde kullanılan musical.ly uygulaması ile ilgiliydi. Bu uygulama ile bir nevi playback ya da karaokede gibi bir parça çalıyor ve kullanıcı da sanki parçayı kendisi seslendiriyormuş gibi yaparak jest, mimik, dans vb. yaparak kayıt ediyor ve uygulamaya yüklüyor. Sonra tüm sosyal ağlarda olduğu gibi ne kadar like alındı, kaç tane takipçi var, kimler takip ediliyor, yorumlar vb. Kızım, takipçi sayısı ve like adedini nasıl arttırabileciği hakkında kafa yoruyordu, benden de bu konuda fikir istedi. Ben de ne kadar çok bağlantısı, takipçisi varsa ve ne kadar çok diğer kullanıcıların çalışmalarını beğenirsen onlar da karşılık olarak senin çalışmalarını beğenecekler – ya da kendilerini karşılık olarak beğenmek zorunda hissedecekler – şeklinde açıklama yaptım ve çeşitli örnekler verdim.

Bugün sabah ise yeni okumaya başladığım “İknanın Psiklojisi” kitabının ikinci bölümüne başladım ve tahmin edebileceğiniz gibi ikinci bölüm “Karşılıkta bulunma” başlığı ile başlayan ve bir önceki akşam kızıma açıkladığım konu ile ilgiliydi. Kitapta konu detaylı anlatılmış ve bir çok araştırma ve örnek verilmiş. Ancak her zaman olduğu gibi ben yine örnekleri kendi kültürümüzden vermek istiyorum.

Özel ya da iş hayatımızda karşılıkta bulunma kuralını farkında olarak ya da olmadan çok defa yaşıyoruz. Öncelikle kuralı tanımlarsak, bir başkasının bize verdiğini bir şekilde geri ödemeliyiz. Biri bize bir iyilik yaptığında biz de karşılığında bir iyilik yapmalıyız, birisi bize hediye verirse biz de ona vermeliyiz, biri bizi düğününe, doğum gününe ya da evine davet ettiğinde biz de onu davet etmeliyiz( ya da kendimizi zorunda hissederiz). Bu iyilik sonucunda sadece teşekkür etmekle kalmayıp minnettar oluruz ya da vefa borcumuz olduğunu düşünürüz.

Çok sayıda örneklerden bazılarına bakacak olursak en barizlerinden biri düğünlerde yaşanır. Yakınlarınızdan biri sizi düğününe davet eder, düğünde klasik seremonilerden biri takı törenidir ve insanlar kuyruğa geçerek takı takar. Sonrasında karşılıkta bulunma kuralı çalışır, siz de o kişiyi düğünüze davet edersiniz ve o da takısını takar – üstelik siz ne kadar taktıysanızJ – Hep ilgimi çemiştir nasıl akılda tutuluyor,” …lar bize yarım altın takmıştı, bizim de yarım takmamız icab eder”.

İş hayatında ise özellikle yaklaşması ile birlikte yeni yıl hediyeleri bu konuya iyi bir örnektir. Özellikle şirket yöneticilerine ya da önemli konumdaki kişilere hediyeler gönderilir – her ne kadar artık etik kodlardan dolayı bazı şirketler kısıtlama getirse de-. Bu sefer hediye alan kişi karşıtlık kuralı doğrultusunda iş yaptığı hediyeyi veren kişi ya da şirkete kendini iyilik yapmak zorunda hisseder ve istemese de bir kayırma olur.

Başka bir örneği perakende sektöründe yaşanır. Özellikle hafta sonları marketlere gittiğinizde karşınıza bir çok tanıtım çıkar. Geçerken size peynir, kahve, sucuk vb. tattırırlar ve çoğu kişi bundan dolayı bu ürünü alma konusunda kendisini baskı altında hisseder. Genel olarak işletmeler normalde müşterilerin reddedecekleri bir hizmet ya da ürünü hediyeyi kabul ettikten sonra satına lam eğilimlerinin arttığını bilirler. Amway firması da bu ilkeyi kullanan firmalardan biridir. Tanıtım için sizi ziyaret ederler ve size denemeniz için ürün bırakırlar ve siz de kendinizi satın alma konusunda daha mecbur hissedersiniz. Yıllar önce otobüs durağında bir seyyar satıcı yer fıstığı satıyor, ancak doğrudan satmak yerine geçenlerin ellerine bir miktar yer fıstığı veriyorlar, alan kişi hem o an da tat duygusu tetiklendiği için hem de mecburiyetten dönüp satın alıyorlar, bazen seyyar satıcılardan bile bazı yöntemler öğrenmek mümkün olabiliyor.

Seçimler öncesi siyasi partilerin yardım malzemesi dağıtması, ilaç firmalarının doktorlara promosyon vermesi ya da konferanslara davet etmesi gibi örnekler de bu kurala dahil edilebilir. Bizim kültürümüzde esnaf zihniyeti ile hareket eden iş sahiplerinin bazen “bu da bizden olsun” sözleriyle bedelsiz verdikleri ürün ya da hizmetler kişilerin kendilerini o kişiden alış veriş yapmaya borçlu hissetmelerini sağlayabilir.

Karşılıkta bulunma kuralı maddi veya ticari alışveriş söz konusu olmadığında bile tamamen kişisel durumlarda da uygulanmaktadır. Bir kişi bize istemediğimiz bir iyilik yaparak bile ona borçlu olma hissimizi tetikleyebilir. Yazımın başında sosyal ağlardan bahsetmiştim. Instagram, Facebook, Linkedin gibi sosyal ağlara ve kullanımlarında bakıldığında benzer durumu görürüz. Instagram’da biri sizi takip etmeye başlayınca siz de onu takip etmeye başlıyorsunuz, ya da Facebook’ta paylaşımınız biri beğendiyse, siz de onun paylaşımlarını beğenmeye başlarsınız, Linkedin’de biri sizin iş yıldönümüzü kutladığın da siz de kutlarsınız. Bunlar fark etmesek te karşılık ta bulunma kuralının tezahüründen başka bir şey değil.

Sosyal ağlarda çok dolaşan bir filmde biri sokakta birine yardım ediyor, bu kişi başka bir çocuğa, bu çocuk bir yaşlıya vb. zincir böyle devam ediyor. Bazen bir iyiliği illa ki aynı kişiye yapmak zorunda değilsiniz, ama iyilik yapmaya kendinizi daha yatkın hissedersiniz. Bir başkasına yapılan bir iyilik göz ardı edildiğinde “karşılık serisi” öldürülmüş olur ve iyilik yapan kişinin gelecekte başka iyilikler yapma şansı azaltılmış olur. Karşılıkta bulunma kuralı pek çok ilişkiye uygulanabilir ancak en saf halinde bile karşılık kuralı aileler veya sağlam dostluklar gibi uzun süreli ilişkilerde gereksiz ve istenmeyen bir kuraldır.

Atalarımız ne demiş “ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var”, “ne ekersen onu biçersin” ya da “iyilik yap iyilik bul”

Sevgiyle ve iyilikle kalın

Saygılarımla

Osman Kaya

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir